Kütahya Mutlu Sonlu Masöz Feyza

Kütahya Mutlu Sonlu Masöz

Aptallaşmıştım, ona okuduğum şeyi gösterdim. Güldü ve “İnanmıyorum…” dedi, sonra bana döndü ve fısıldayarak “gördün mü, yıldızlara adımız yazılmış?” dedi. Ne demek istediğini tam olarak anlayamamıştım, özellikle de o “biz” kısmınü. Tarafların eşit olduğu bir evliliği anlatıyor ve hatta bu konuda güvence veriyor gibiydi, o “bizler” iki kişiydi ve bu, ayna ile ben gibi değildi. Bu cennetten ürktüm biraz; karanlıktı, sarptı, özellikle de yüksek topuklu çizmelerin üzerindeysen aşılması zordu. Olabildiğince ona Kütahya Mutlu Sonlu Masöz dayanmıştım, sıcaklığını hissediyordum. Kayaların, o daracık ve karanlık yolların arasından geçerken sık sık ayaklarımız takıldı. O zifiri karanlıkta tek görünen göktü, milyonlarca yıldız vardı bu gece ve ay bir görünüp bir kayboluyor, bizim oynadığımız şeklinde o da bizimle oyun oy‐ nuyordu.

Nedenini bilmiyordum ama bu yer bende tüyler ür‐ pertici ve karmaşık duygular uyandırıyordu. Bir ihtimal aptalca, kim bilir haklı olarak, oralarda bir yerlerde, yakınlarda, benim önceden kurban olarak seçildiğim, karanlık bir ritüel dü‐ zenleniyordu. Pelerin giymiş erkekler beni bir masaya yatı‐ racaklar, mum ve şamdanlarla çevreleyecekler, sırayla ırzıma geçecekler en sonucunda da keskin uçlu ve kıvrımlı bir hançerle beni öldüreceklerdi. Fakat ona güveniyordum, bunlar bir ihtimal o büyülü anın bilinç altımda yarattığı düşüncelerdi. Bende o ürküntüleri yaratan dar yollar bizi. Deniz kenarındaki bir uçurumun üstünde kalan, ağaçsız düz bir alana getirmişti, sahile köpürerek vuran dalgaların sesi duyuluyordu. Kocaman, beyaz ve ıslak kayalar vardı.

Kütahya Mutlu Sonlu Masöz

Derhal bunların iyi mi kullanılabileceğini düşünmeye başladım. Birbirimize yaklaşmadan önce yüzüncü kere ayaklarımız takıldı; yüzümü yüzüne yaklaştıracak halde beni kendisine doğru çekti, dudaklarımızı birbirlerine değdirdik öpüşmeden, kokularımızı içimize çekerek, soluklarımızı duyarak. Birbirimize daha da yaklaştık ve dudaklarımızı, öperek, ısırarak tükettik. Dillerimiz birbiriyle buluştu. Onunki sıcak ve yumuşaktı, bir tüy benzer biçimde hafifçe ağzımın içini okşuyordu ve çok sarsıcıydı. Öpüşme öylesine kızışmıştı ki bana dokunup dokunamaya‐ cağını, uygun süreın o an olup olmadığını sordu. Evet dedim, bu an o andı. Külodumun olmadığının farkına vardığında donup kaldı, çırılçıplak etim karşısında birkaç saniye duraladı.